Meme Kanseri Nedir?
Meme kanseri, meme dokusunda yer alan hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkan bir kanser türüdür. Meme kanserinin en yaygın başlangıç noktası süt kanalları ve süt üreten bezlerdir. Bu hücreler zamanla çoğalarak meme dokusunda bir tümör oluşturabilir ve bu tümör çevre dokulara, lenf düğümlerine ve hatta uzak organlara yayılabilir. Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olmasına rağmen erkeklerde de nadiren görülmektedir.
Meme Anatomisi
Meme, hem yapısal olarak karmaşık bir doku hem de birçok işlevi olan bir organdır. Kadınlarda memenin temel işlevi, doğum sonrası emzirme yoluyla bebek için besin sağlamaktır. Bu nedenle meme, süt üretimi ve salgılanması için özel olarak düzenlenmiştir. Aynı zamanda meme dokusu erkeklerde de bulunur, ancak kadınlara göre çok daha küçük ve işlevsizdir.
1. Meme Yapısındaki Temel Bileşenler
a. Lobüller
Meme, süt üreten küçük bezler olan lobüllerden oluşur. Her bir meme, süt üretiminde görevli birçok lobül içerir. Lobüller, süt üretiminden sorumlu olan ve hormonlara duyarlı olan hücrelerle doludur. Özellikle östrojen ve progesteron hormonları, lobüllerin gelişiminde ve fonksiyonunda büyük rol oynar.
b. Süt Kanalları
Süt kanalları (duktlar), sütü lobüllerden meme ucuna taşıyan tüp benzeri yapılardır. Emzirme sırasında lobüllerde üretilen süt, bu kanallar vasıtasıyla meme ucuna taşınır. Meme kanserlerinin önemli bir kısmı, bu süt kanallarında başlar (duktal karsinom).
c. Meme Ucu ve Areola
Meme ucu, süt kanallarının dışarıya açıldığı kısımdır. Emzirme esnasında süt, meme ucundan bebeğe geçer. Meme ucunun çevresindeki koyu renkli halka ise areola olarak adlandırılır. Areola, emzirme sürecinde meme ucunun korunması için gerekli olan yağ bezlerini içerir.
d. Yağ Dokusu ve Destekleyici Doku
Meme, lobüller ve kanallar dışında önemli miktarda yağ dokusu içerir. Bu yağ dokusu memenin şeklini ve hacmini belirler. Aynı zamanda meme içerisinde bağ dokusu ve destekleyici doku da bulunur; bu yapılar meme dokusuna destek sağlayarak, yapısal bütünlüğünü korur.
e. Göğüs Kasları
Memeler, göğüs kafesinin hemen önünde yer alır ve pektoral kaslar olarak adlandırılan göğüs kasları üzerinde bulunur. Meme dokusunun altındaki bu kaslar, meme dokusunun hareket etmesini ve desteklenmesini sağlar ancak doğrudan süt üretimi ile ilgisi yoktur.

2. Lenf Dolaşımı ve Lenf Düğümleri
Meme dokusunda lenfatik sistem de önemli bir yer tutar. Lenf damarları, memede yer alan sıvıları ve bazı atık ürünleri taşır. Lenf düğümleri ise bu sıvıları süzerek vücut savunmasında rol oynar. Meme çevresinde en yaygın lenf düğümleri koltuk altı (aksiller) bölgesinde bulunur. Meme kanserinin yayılımında (metastaz) lenf sistemi önemli bir rol oynar, bu nedenle meme kanserinin evresini belirlemede lenf düğümlerindeki kanser hücrelerinin varlığı dikkate alınır.
3. Memenin Hormonal Yapısı
Meme dokusu, östrojen ve progesteron gibi hormonlara duyarlıdır. Bu hormonlar, özellikle ergenlik, hamilelik ve emzirme gibi dönemlerde meme dokusunun gelişimini, büyümesini ve işlevini etkiler. Hormonların etkisiyle meme dokusu büyür, lobüller ve süt kanalları gelişir. Östrojen ve progesteron reseptörlerine sahip meme hücreleri, bu hormonlara yanıt vererek meme kanserinin oluşumunda da etkili olabilir. Bu nedenle, meme kanserinde hormon reseptör durumu, tedavi sürecini belirleyen önemli bir faktördür.
4. Meme Gelişimi
Meme dokusu, yaşam boyunca değişim gösterir. Ergenlik döneminde östrojen hormonunun etkisiyle gelişmeye başlar ve yetişkinlikte tam şeklini alır. Hamilelik döneminde lobüller ve süt kanalları genişleyerek süt üretimi için hazırlanır. Emzirme döneminde süt üretimi artar ve memeler sütle dolar. Menopoz dönemiyle birlikte ise östrojen seviyeleri azalır, meme dokusu yağ dokusuna dönüşmeye başlar ve hacmi küçülür.
5. Memenin Kan Dolaşımı
Meme, birçok kan damarıyla beslenir. Özellikle meme dokusunun üst kısmı ve meme başı yoğun kan akışına sahiptir. Kan dolaşımı, meme dokusuna oksijen ve besin sağlarken, metabolik atıkların uzaklaştırılmasını da sağlar. Memenin kan akışını sağlayan ana damarlar internal torasik arter ve lateral torasik arterdir.

Meme Kanseri Türleri
Meme kanseri, invaziv olmayan ve invaziv olarak sınıflandırılabilir:
İnvaziv Olmayan Meme Kanseri (in situ)
Duktal karsinoma in situ (DKIS), pre-malign bir lezyondur; henüz tam anlamıyla kanser değildir, ancak zamanla invaziv meme kanserine dönüşebilir. Bu kanser türünde, kanser hücreleri meme kanallarında bulunur ancak sağlıklı meme dokusuna yayılmamıştır. Lobüler neoplazi (önceden lobüler karsinoma in situ olarak adlandırılır), lobüllerin içini döşeyen hücrelerde değişiklikler olduğu durumdur ve gelecekte meme kanseri gelişme riskinin arttığını gösterir. Lobüler neoplazi, aslında meme kanseri değildir ve lobüler neoplazi tanısı alan kadınlar düzenli kontrollerden geçse de çoğunda meme kanseri gelişmez.
İnvaziv Meme Kanseri
İnvaziv meme kanseri, kanserin meme kanallarının (invaziv duktal meme kanseri) veya lobüllerin (invaziv lobüler meme kanseri) dışına yayılması durumudur. Bu kanser türleri histolojik olarak da sınıflandırılabilir; örneğin, tübüler, müsinöz, medüller ve papillifer meme tümörleri, meme kanserinin daha nadir görülen alt türleridir.
Erken Evre Meme Kanseri
Erken evre meme kanseri, tümörün meme dokusu veya koltuk altı lenf düğümlerinin (aksiller lenf düğümleri olarak da bilinir) ötesine yayılmadığı (Evre 0 - IIA) durumlarda tanımlanır. Bu kanser türleri genellikle ameliyat edilebilir niteliktedir ve birincil tedavi sıklıkla kanserin cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Ancak, birçok hastada cerrahiden önce neoadjuvan sistemik tedavi uygulanır.
Lokal İleri Meme Kanseri
Meme kanseri, memeden yakındaki doku veya lenf düğümlerine yayıldığında (Evre IIB - III) lokal ileri olarak tanımlanır. Lokal ileri meme kanseri olan hastaların büyük çoğunluğunda tedaviye sistemik terapilerle başlanır. Kanserin yayılma derecesine bağlı olarak, bu tümörler ameliyat edilebilir veya edilemez olabilir. Ancak, tümör sistemik tedavi sonrası küçülürse ameliyat yine de yapılabilir.
Metastatik Meme Kanseri
Metastatik meme kanseri, kanserin kemikler, karaciğer veya akciğerler gibi vücudun diğer bölgelerine yayıldığı (Evre IV olarak da bilinir) durumu ifade eder. Uzak bölgelere yayılan tümörlere “metastaz” adı verilir. Metastatik meme kanseri tedavi edilebilir olsa da küratif bir tedavi mümkün değildir.
İleri Evre Meme Kanseri
İleri evre meme kanseri terimi, hem ameliyat edilemeyen lokal ileri meme kanserini hem de metastatik meme kanserini tanımlamak için kullanılır.
Hormon Reseptör Durumu ve HER2 Gen Ekspresyonuna Göre Alt Tipler
- Bazı tümörlerin büyümesi östrojen ve progesteron hormonları tarafından uyarılır. Bir tümörün östrojen reseptörü (ER) veya progesteron reseptörü (PgR) pozitif ya da negatif olup olmadığını belirlemek önemlidir, çünkü hormon reseptörü yüksek olan tümörler hormon teminini azaltıcı ilaçlarla tedavi edilebilir.
- HER2, hücre büyümesinde rol alan başka bir reseptördür ve meme kanserlerinin yaklaşık %20’sinde yüksek düzeyde bulunur. HER2 seviyesi yüksek olan tümörler anti-HER2 ilaçları ile tedavi edilebilir.
- ER, PgR ve yüksek düzeyde HER2 bulunmayan tümörler ise “üçlü negatif tümörler” olarak tanımlanır. Tümörler, hormonal ve HER2 reseptör durumlarına göre şu şekilde alt gruplara ayrılabilir:
- Luminal A-benzeri: ER ve PgR pozitif, HER2 negatif tümörler
- Luminal B-benzeri: ER ve/veya PgR pozitif, HER2 pozitif veya negatif tümörler
- HER2 aşırı eksprese eden: ER ve PgR negatif, HER2 pozitif tümörler
- Bazal-benzeri: Üçlü negatif tümörler
Meme Kanseri Belirtileri
- Meme kanseri belirtileri şunları içerebilir:
- Memede bir kitle
- Memenin boyutunda veya şeklinde değişiklik
- Deride çukurlaşma veya meme dokusunda kalınlaşma
- İçe dönük meme ucu
- Meme ucunda kızarıklık veya döküntü
- Meme ucundan akıntı gelmesi
- Koltuk altında şişlik veya kitle
- Geçmeyen meme ağrısı veya rahatsızlık
- Deride kızarıklık
- Deri kalınlaşması
Bu belirtilerden herhangi biri görüldüğünde doktora başvurulması önemlidir. Ancak, bu semptomların başka durumlar nedeniyle de ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bazı semptomlar ise metastaz varlığını gösterebilir; örneğin, koltuk altında, göğüs kemiği veya köprücük kemiği çevresinde kitle veya şişlik lenf düğümü metastazına işaret edebilir. Kemik ağrısı veya kemik kırılganlığı kemik metastazını düşündürebilir, akciğer metastazları ise sürekli göğüs enfeksiyonları, kalıcı öksürük ve nefes darlığı gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu belirtiler doğrudan metastaz anlamına gelmez, ancak bu tür endişelerin doktorla paylaşılması önemlidir.
Meme Kanseri Görülme Sıklığı
Meme kanseri, dünya genelinde kadınlar arasında en sık teşhis edilen kanser türüdür. 2020 yılında, Dünya Sağlık Örgütü'ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) verilerine göre, dünya çapında yaklaşık 2,3 milyon yeni meme kanseri vakası tespit edilmiştir. Bu, tüm kanser vakalarının yaklaşık %11,7'sini oluşturmaktadır. Türkiye'de ise Sağlık Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2020 yılında yaklaşık 24.000 yeni meme kanseri vakası teşhis edilmiştir. Bu, Türkiye'deki kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olup, kadın kanserlerinin yaklaşık %24'ünü oluşturmaktadır.
Meme Kanserine Ne Sebep Olur?
Meme kanserinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, hastalığın gelişimiyle ilişkili çeşitli risk faktörleri tanımlanmıştır. Bir risk faktörüne sahip olmak, kanser gelişme riskini artırır; ancak bu, kesinlikle kanser olunacağı anlamına gelmez. Aynı şekilde, herhangi bir risk faktörü olmaması da kanser gelişmeyeceği anlamına gelmez.
En Önemli Risk Faktörleri:
- Kadın cinsiyet
- İlerleyen yaş
- Genetik yatkınlık (aile öyküsü veya belirli genlerde mutasyonlar)
- Östrojenlere maruz kalma
- İyonizan radyasyona maruz kalma
- Daha az sayıda çocuk sahibi olma
- Atipik hiperplazi öyküsü
- Obezite
- Alkol tüketimi
Bu faktörlerin çoğu her kadında meme kanserinin gelişmesine neden olmayabilir. Ancak, belirli risk faktörlerine sahip olan kadınlarda kanser gelişme olasılığı daha yüksektir.
Aile Öyküsü
Aile öyküsü, bir kadının meme kanseri gelişiminde önemli bir rol oynar. Birinci derece bir akrabasında (ebeveyn, kardeş veya çocuk) meme kanseri olan kadınların, böyle bir aile öyküsü olmayan kadınlara kıyasla meme kanseri geliştirme riski iki kat daha fazladır. Akraba menopoz öncesi dönemde meme kanseri tanısı aldıysa, bu risk üç katına kadar çıkabilir.
BRCA Mutasyonu
Meme kanserlerinin yaklaşık %5’i ve ailesel meme kanseri vakalarının %25’ine kadar olan kısmı BRCA1 veya BRCA2 mutasyonu nedeniyle ortaya çıkar. BRCA1 mutasyonu taşıyan bir kadının yaşam boyu meme kanseri gelişme riski %65-95 arasındadır. Ailesel meme ve yumurtalık kanserlerinin %90’ından fazlasının BRCA1 veya BRCA2 mutasyonuna bağlı olduğu düşünülmektedir.
Doktor, bir kadını BRCA1 ve BRCA2 mutasyon testi için ailesel öyküsü ve etnik kökenine dayanarak yönlendirebilir. Eğer kadının bu genlerden birinde veya her ikisinde de mutasyon tespit edilirse, meme kanseri riskini azaltmaya yönelik seçeneklerin konuşulacağı bir danışmanlık seansı sunulur. Bu seçenekler arasında önleyici çift taraflı mastektomi (her iki memenin alınması) ve/veya salpingo-ooferektomi (yumurtalıkların ve fallop tüplerinin çıkarılması) yer alabilir.
BRCA1/2 mutasyonu pozitif olan kadınlar düzenli olarak izlenir ve risk azaltıcı önlemler önerilir.
BRCA mutasyonu taşıyan ve risk azaltıcı cerrahi seçeneğini tercih etmeyen kadınlara, 25 yaşından itibaren (veya ailedeki en genç meme kanseri tanısından 10 yıl önce, hangisi daha erken ise) her 6-12 ayda bir klinik muayene önerilmelidir. Ayrıca, bu kadınlara 30 yaşından itibaren her 12 ayda bir manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ve mamografi yapılması da tavsiye edilmektedir.
Meme kanserinde diğer genlerde değişiklikler: Diğer gen mutasyonları da kalıtsal meme kanseri ile bağlantılı olabilir. Ancak, bu gen mutasyonları daha nadir görülür ve BRCA geninin meme kanseri riskini arttırması kadar etkili değildir. Örneğin;
ATM: ATM geni, normalde zarar gören DNA’nın onarılmasına yardımcı olur. Bu genin 2 genetik anormal kopyası, ataksi-telenjiektazi hastalığına sebep olur. Genetik mutasyona uğramış 1 kopyası ise, bazı ailelerde meme kanseri oranını arttırabilir.
TP53: TP53 geni, anormal hücre gelişimini önleyen p53 proteininin üretilmesi için talimat verir. Bu genin genetik mutasyonu Li-Fraumeni sendromuna (bu hastalığı bulan 2 araştımacı tarafından isimlendirilmiştir) neden olur. Bu sendroma sahip kişilerde kan kanseri, beyin tümörü ve sarkom (kemik veya bağ doku kanseri) gibi diğer bazı kanser türlerinde olduğu gibi meme kanseri gelişme riski de yüksektir. Meme kanserinde sıkça rastlanan bir sebep değildir.
CHEK2: Li-Fraumeni sendromu, CHEK2 geninde de genetik mutasyona sebep olabilir. Mutasyona uğradığında bu sendroma yol açmasa bile, meme kanseri riskini ikiye katlayabilir.
PTEN: PTEN geni, normalde hücre gelişiminin işleyişine yardımcı olur. Bu gendeki mutasyon, Cowden hastalığına yol açabilir. Nadir de olsa, benign (iyi huylu) ve malign (kötü huylu) meme tümörü riskini arttırır. Bunun yanında; sindirim borusu, tiroid, uterus ve yumurtalıklarda da tümöre yol açabilir. Ayrıca, bu gendeki bozukluk, meme kanseri riski ile bağlantısı olmayan Bannayan-Riley-Ruvalcaba sendromu adında farklı bir hastalığa neden olabilmektedir.
CDH1: Bu gendeki mutasyon, kalıtsal mide kanserine yol açar. Erken yaşta mide kanseri, nadir rastlanan bir türdür. Kadınlarda, bu gendeki mutasyon yayılan lobüler meme kanseri riskini arttırır.
STK11: Bu gendeki bozukluk, Peutz-Jeghers sendromuna neden olabilir. Ağız içinde ve dudak kenarlarında pigmentli noktalara yol açar, idrarda ve gastrointestinal kanalda polip oluşturur ve meme kanseri dahil birçok kanser türünde riski arttırır.
Meme kanseri ile ırk ve etnik yapı ilişkisi
Afrikalı Amerikalı kadınlara nazaran beyaz kadınların meme kanserine yakalanma olasılığı, biraz daha yüksektir. Ancak, meme kanserine yakalanan Afrikalı Amerikalı kadınlarda, yaşamsal risk daha fazladır. Bununla birlikte bu hastalığa yakalanan 45 yaş altı kadınlar daha çok Afrikalı Amerikalıdır. Ayrıca, Asyalı ve Hispanik (İspanyol) kadınlarda meme kanseri gelişme ve yaşamsal risk oranı daha düşüktür.
Yoğun - Dens meme dokusu ve meme kanseri
Meme yağ dokusu, fibröz doku ve glandüler dokudan oluşur. Yoğun meme dokusu (mamogramda görüldüğünde) demek glandüler ve fibröz dokunun daha fazla, yağ dokusunun daha az olması demektir ve dens meme olarak adlandırılır. Yoğun memeye sahip bir kadında, meme kanseri riski daha yüksektir. Ne yazık ki, yoğun meme dokusu, mamogramlarda da kesin sonuç vermeyebilir. Bu nedenle dens memeye sahip kadınlar ne şekilde takip edileceklerini konusunda doktorları ile görüşmelidir. Yaş, menopoz durumu, ilaç kullanımı (menopozal hormon tedavisi gibi), hamilelik ve genetik gibi meme yoğunluğunu etkileyen bir dizi faktör vardır.
Meme kanseri ve menstrasyon (adet) ilişkisi
Erken regl olan (12 yaşından önce), daha fazla adet döngüsü olan ve/veya menopoz sonrası (55 yaş sonrası) kadınlarda, meme kanseri riski biraz daha fazladır. Uzun süreli östrojen ve progesteron hormonuna maruz kalmakta riski arttıran nedenler arasında yer alabilir. Meme kanserinde yaşam şekli ile bağlantılı risk faktörleri
Çocuk sahibi olmak meme kanseri riskini azaltır mı?
Hiç çocuk sahibi olmayan veya ilk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri riski az da olsa artar. Çok fazla hamilelik geçiren ve genç yaşta hamile kalan kadınlarda, meme kanseri riski azalır. Hamilelik, kadının sebep olabileceği düşünülen tüm adet döngüsünü azaltır. Doğum kontrol hapı meme kanseri için bir risk faktörü müdür? Araştırmalar, doğum kontrol hapı kullanan kadınların, kullanmayan kadınlara nazaran az da olsa meme kanseri riski taşıdığını tespit etmişlerdir. Bu riskin hapı bıraktıktan sonra 5 yıl daha devam ettiği ve 5 yıl sonrasında riskin kullanmayanlarla eşitlendiği bulunmuştur. Doğum kontrol hapı kullanmayı düşünen kadınların, meme kanseri ile ilgili diğer risk faktörlerini doktorları ile konuşmaları gerekmektedir.
Menopoz sonrası hormon tedavisi ve meme kanseri
Çalışmalar, hormon yerine koyma tedavisi almanın sağlıklı kadınlarda çeşitli hastalıkların riskini anlamlı olarak değiştirmediğini göstermiştir. Ancak aile hikayesi veya kişisel yatkınlığı olan kadınlarda meme kanseri, endometriyum ( rahim ) kanseri, damar tıkanıklığı, safra kesesi hastalık riskini arttırabileceği iddia edilmektedir. Meme kanseri risk artışının hormonal tedavinin uzun süreli kullanıma bağlı olabileceği iddia edilse de bazı çalışmalarda riski arttırmadığını, hatta düşük fiziksel aktivitesi olan, obezitesi olanlarla benzer risk taşıdığı iddia edilmektedir. Hormon tedavisi kullanan bir kadının meme kanserine yakalanması, doğal olarak hemen hormonal tedaviyi suçlamasına neden olmaktadır. Fakat meme kanserinin neredeyse her 8 kadından birinde görülür ve meme kanserine yakalanan kadınların çoğunda hormon tedavisi kullanım öyküsü yoktur. Sınırlı sayıda yapılan çalışmalarda ailede meme kanseri hikayesi olan BRCA 1-2 gen mutasyonlu hastalarının yumurtalıkları alındıktan sonra hormon tedavisi kullanımının meme kanseri riskini artırmadığı gösterilmiştir.
Alkol kullanımı meme kanserini tetikler mi?
Alkol kullanımının meme kanseri gelişme riski ile net bir bağlantısı vardır. Risk, tüketilen alkol oranında artar. Hiç içki içmeyen kadınlara nazaran günde bir bardak alkollü içki tüketen kadında az da olsa risk artmaktadır. 2-5 bardak alkollü içki tüketen kadınlarda ise, bu risk 1.5 katı daha fazla olurken aşırı alkol kullanımının, diğer bazı kanser türlerinin gelişme riskini arttırdığı bilinmektedir.
Obezite ile meme kanseri arasındaki ilişki nedir?
Menopoz sonrası aşırı kilolu veya obez olmak, meme kanseri riskini arttırır. Menopoz öncesi, yumurtalıklarınız östrojenin çoğunu üretir ve yağ dokusu çok az bir miktar östrojen üretmektedir. Menopoz sonrası (yumurtalıklar, östrojen üretmeyi durdurduğunda), östrojen çoğu kadına yağ dokusundan gelir. Menopoz sonrası fazla yağ dokusu olması, östrojen seviyesini yükselterek meme kanseri gelişme şansını arttırır.
Yüksek insülin seviyesinin, meme kanseri dahil bazı kanser türleri ile bağlantısı vardır. Ancak, meme kanseri ile kilo arasındaki bağlantı komplikedir. Örneğin; yetişkin olduğunda kilo alan bir kadında risk artarken, çocukluğundan beri kilolu olan kadınlarda aynı risk oranı söz konusu olmayabilir. Ayrıca, göğüs bölgesinde aşırı yağlanma, kalça bölgesindeki yağlanmaya nazaran daha fazla risk teşkil edebilir. Araştırmacılar, vücudun çeşitli bölgelerindeki yağ hücrelerindeki farklılıkların, bu durumu açıklayabileceğine inanmaktadır.
Meme kanseri riskini azaltmada fiziksel aktivitenin önemi
Egzersiz şeklinde yapılan fiziksel aktivitenin, meme kanseri riskini azalttığına ilişkin kanıtlar artmaktadır. Asıl soru, ne kadarlık bir aktiviteye ihtiyaç duyulduğudur. Haftada en az 1.5 – 2.5 saatlik hızlı yürüyüşler, kadındaki meme kanseri riskini %18 oranında azaltmaktadır. Eğer bu yürüyüş, haftada 10 saat olursa, riski biraz daha azaltmaktadır.
Beslenme ve alınan vitaminler ile meme kanseri ilişkisi
Kadının beslenme alışkanlıkları ile meme kanseri riski arasındaki bağlantı araştırılmıştır. Ancak, sonuçlar tartışmalıdır. Bazı araştırmalar, beslenmenin rol oynadığını tespit ederken, diğer araştırmalar meme kanseri riski üzerinde etkisi olduğuna dair kanıt bulamamıştır. Beslenmede yağ oranına, meyve, sebze ve et tüketimine bakılmıştır. Meme kanseri riski ile net bir bağlantı yoktur.
Araştırmalardan elde edilen tutarsız sonuçlar doğrultusunda vitamin seviyelerine bakılmış, belli bazı besinlerin fazla tüketilmesinden kaynaklı meme kanseri riskinde artış tespit edilmiştir. Bu zamana kadar yapılan hiçbir araştırma, vitamin kullanımının meme kanseri riskini azalttığını göstermemiştir. Ayrıca, kırmızı et ve yağlı besinlerden fakir, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmenin, genel olarak sağlığınızda faydalı bir etki yaratacağı kesindir. Yağlı yiyeceklerle beslenmenin, meme kanseri riskini arttırdığı sonucuna daha net varılabilmesi için daha fazla araştırma yapılmalıdır. Ancak, yağlı besinlerle beslenmenin, kilo alınmasına sebep olduğu, birçok hastalığı tetiklediği ve sağlık problemlerine yol açtığı bilinmektedir.
Ter önleyiciler meme kanseri riskini arttırır mı?
İnternet dedikodularına göre, koltukaltına sürülen deodorant ve antiperspirant gibi ter önleyiciler, cilt tarafından emilerek lenf dolaşımına karışmakta, memede toksin oluşumuna sebep olarak meme kanserini tetiklemektedir. Bu dedikoduyu destekleyen çok az kanıt vardır. Küçük bir araştırmada, küçük bir meme kanseri tümör örneğinde paraben (ter önleyici ve diğer ürünlerde koruyucu olarak kullanılır) seviyesi izine rastlanmıştır. Ancak, parabenin tümöre yol açıp açmadığı araştırılmamıştır. Bunlar daha önceki bulgulardır. Etkisinin belirlenmesi için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Diğer yandan, meme kanseri nedenleri üzerine yapılan geniş çaplı bir araştırmada, koltukaltı ter önleyicileri kullanan ve/veya koltukaltını traş eden kadınlarda meme kanserinin arttığına dair herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.
Kürtaj ve meme kanseri
Ne kürtajın ne de düşük yapmanın meme kanseri riski üzerinde etkisi yoktur.
Meme implantı – meme slikonu meme kanserini tetikler mi?
Silikon meme implantı, meme içinde yara dokusuna sebep olsa da, genel olarak meme kanseri riskini arttırmamaktadır. İmplantlar, standart mamografide meme dokusunun görüntülenmesini zorlaştırır. Ancak, implantın kayması ile alınan ilave röntgen görüntüleri, meme dokusunun daha detaylı incelenmesine olanak sağlayabilir.
Meme kanserinde kimyasalların rolü nedir?
Kimyasallar konusunda, kayda değer birçok araştırma yapılmış ve meme kanseri riski üzerindeki olası çevresel etkiler anlaşılmaya çalışılmıştır. Çevrede bulunan bileşiklerin östrojen özellikleri hayvan deneyleriyle laboratuvar ortamında incelenmiştir. Örneğin; bazı plastiklerde bulunan maddeler, kişisel bakım ürünleri, tarım ilaçları gibi ürünler ele alınmıştır.
Meme kanserinde sigaranın etkisi nedir?
Uzun zaman önce, meme kanseri ile sigara kullanımı arasında bir bağlantı bulunmamıştır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, uzun süreli fazla sigara tüketiminin meme kanseri riskini arttırdığını tespit etmiştir. Örneğin, gençliğinden beri sürekli sigara kullanan bir kadının en yüksek risk grubunda olduğu kesindir. Gece işinde çalışmak kadında meme kanseri hastalığını geliştirir mi? Bazı araştırmalar, gece çalışan kadında – örneğin; hemşirelerde gece nöbeti – meme kanseri gelişme riskinin artabileceğini öne sürmüşlerdir. Bu konuda 2016’da sonuçları açıklanan en geniş çaplı araştırmaya göre gece vardiyalı çalışma meme veya başka bir kanser riskini artırmamaktadır.
Meme Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?
Meme kanseri genellikle klinik muayene, görüntüleme ve biyopsi yöntemleriyle teşhis edilir.
Klinik Muayene
Doktorunuz memelerinizi ve lenf düğümlerinizi muayene edecektir. Ayrıca meme kanseri aile öykünüzü, menopozda olup olmadığınızı sorabilir ve rutin kan testleri için kan örneği alabilir. Meme tümöründen şüphelenilirse, görüntüleme taraması yapılması planlanabilir.
Görüntüleme Yöntemleri
Meme kanserinden şüphelenilen kadınlarda kullanılan görüntüleme teknikleri mamografi, ultrason ve/veya MRI taramasını içerir:
Mamografi:
Mamografi, erken meme kanserlerini tespit etmek için kullanılan düşük doz bir röntgen türüdür. Her iki meme de röntgen cihazına yerleştirilir ve iki plaka arasına sıkıştırılarak net bir görüntü elde edilir. Mamografi taramasında meme dokusunda şüpheli bir durum görülürse, doktorunuz daha ileri incelemeler yapacaktır.
Ultrason Tarama:
Ultrason, vücudun iç yapısının görüntüsünü oluşturmak için yüksek frekanslı ses dalgaları kullanır. Meme kanseri incelemelerinde kullanılan taşınabilir ultrason cihazı ile doktor memelerinizi ve koltuk altı lenf düğümlerinizi inceleyebilir. Ultrason, bir kitlenin katı mı yoksa sıvı dolu bir kist mi olduğunu gösterir.
MRG Tarama:
MRG (manyetik rezonans görüntüleme), vücudun iç yapılarının ayrıntılı görüntülerini üretmek için manyetik alanlar ve radyo dalgaları kullanır. MRG tarayıcı, güçlü mıknatıslar içeren büyük bir tüptür. Tarama sırasında bu tüpün içinde yatar ve işlem 15-90 dakika sürer. Rutin incelemelerde kullanılmasa da MRG belirli durumlarda yapılabilir. Örneğin, ailede meme kanseri öyküsü olanlar, BRCA mutasyonu taşıyanlar, meme implantı bulunanlar, lobüler kanser tanısı alanlar, çok sayıda tümörden şüphelenilen durumlarda veya diğer görüntüleme yöntemlerinin sonuçları belirsizse kullanılabilir. MRI aynı zamanda bir tümörün tedaviye yanıt verip vermediğini görmek ve ek tedavi planlamak için de kullanılır.
Biyopsi
Memedeki ana tümörün biyopsisi, doktorlara mevcut meme kanseri türü hakkında bilgi sağlar ve tedavi planlamasına yardımcı olur. Meme kanserinden şüphelenildiğinde, herhangi bir tedavi planlanmadan önce tümörden biyopsi alınır. Biyopsi, genellikle ultrason eşliğinde bir iğne ile alınır ve buna Tru-cut biyopsi denir (tümör ultrasonla görünmüyorsa, mamografi veya MRI kullanılarak da yapılabilir). Bu sayede biyopsinin meme dokusundaki doğru alandan alındığından emin olunur. Biyopsi, doktorlara meme kanseri türü hakkında önemli bilgiler verir. Aynı zamanda, biyopsi sırasında tümöre bir işaretleyici yerleştirilebilir; bu işaretleyici, cerrahların tüm tümörü daha sonra çıkarmasına yardımcı olmak amacıyla konulur.

Lenf Düğümü Biyopsisi
Lenf düğümü biyopsisi, meme kanseri evrelemesinde önemli bir adımdır. Şüpheli lenf düğümlerine biyopsi yapılarak lenf düğümlerinde metastaz varlığı tedaviye başlamadan önce doğrulanır veya dışlanır. Lenf düğümü tutulumu değerlendirmek için genellikle sentinel (bekçi) lenf düğümü biyopsisi yapılır. Bu işlemde, tümöre veya etrafındaki alana radyoaktif bir boya enjekte edilir. Boya daha sonra kanser hücrelerinin vücuda yayılırken izleyeceği yolu takip eder. Boyanın ulaştığı ilk lenf düğümleri sentinel lenf düğümleridir. Cerrah, lenf düğümlerinin bulunduğu cildi keser ve analiz için birkaçını çıkarır.

Tedavim Nasıl Planlanacak?
Tedaviniz, kanserinizin ne kadar ileri evrede olduğuna, kanser türüne ve risk değerlendirmesine bağlı olarak belirlenir. Meme kanseri tedavisi, çok sayıda meme kanseri hastasına hizmet veren bir uzman merkezde yapılması en uygunudur. Tedavi ekibiniz genellikle bir cerrah, radyasyon onkoloğu, medikal onkolog, radyolog ve patologdan oluşur. Tanı ve tedavinin her aşamasında size rehberlik etmek için uzman bir hemşire de hazır bulunmalıdır.
Evreleme
Doktorunuzun en uygun tedavi yaklaşımını belirlemesi için kanserin evresini bilmesi önemlidir. Kanserin evrelemesi, tümörün boyutunu, yerini ve başladığı yerden yayılıp yayılmadığını tanımlamak için kullanılır. Klinik evreleme, fiziksel muayene, kan testleri ve görüntüleme yöntemlerini içerir. Başlangıçtaki mamografinizin yanı sıra, göğüs bilgisayarlı tomografi (BT) taraması, karın ultrasonu, BT veya MRI taraması ve kemik taraması gibi ek taramalar gerekebilir. Alternatif olarak, tüm vücudu değerlendirmek için pozitron emisyon tomografisi (PET) taraması da kullanılabilir.
BT Tarama:
Bu, doktorların iç organlarınızı kesit görüntüsü halinde görmelerini sağlayan bir röntgen tekniğidir.
MRI Tarama:
MRI, manyetik alanlar ve radyo dalgaları kullanarak vücudunuzun iç yapılarının ayrıntılı görüntülerini oluşturur.
Kemik Taraması:
Bu testte, bir damara az miktarda radyoaktif madde enjekte edilir ve doktorların tüm vücutta anormal kemik alanlarını görmesini sağlar. Anormal kemik, sağlıklı kemikten daha fazla radyoaktif madde emer.
PET Tarama
PET, bir damara enjekte edilen radyoaktif bir madde kullanır ve MRI veya BT taramasının kaçırabileceği kanser alanlarını belirlemeye yardımcı olabilir. Çoğu PET taraması günümüzde BT taramasıyla birlikte yapılmaktadır. Cerrahi evreleme, ameliyat sırasında çıkarılan dokunun incelenmesine dayanır. Tümörün boyutunu ve yayılımını belirlemek için kullanılan evreleme sistemi, harfler ve rakamlar dizisi ile tanımlanır. Meme kanseri için evreler Roma rakamları ile 0’dan IV’e kadar ifade edilir. Genelde evre ne kadar düşükse, hastanın prognozu o kadar iyi olur. Meme kanseri evreleme sistemi olarak TNM sistemi kullanılır:
- Tümör boyutu (T): Kanserin ne kadar büyük olduğunu belirtir.
- Lenf düğümü yayılımı (N): Kanserin lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını gösterir.
- Uzak organ metastazı (M): Kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını ifade eder.
Evreleme TNM evreleme sistemi, kanserin yayılımını üç ana başlıkta değerlendirir:
T (Tümör), tümörün boyutunu ve bulunduğu alanı,
N (Lenf Düğümü), kanserin lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını,
M (Metastaz), kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını tanımlar.
Klinik evreleme (k) muayene, görüntüleme ve biyopsi sonuçlarına dayanır, ameliyat öncesi kullanılır. Patolojik evreleme (p) ise ameliyatla alınan dokunun laboratuvar incelemesiyle kesinleşir.
Tümör boyutu (T1-T4), lenf düğümlerine yayılma durumu (N1-N3) ve metastaz varlığı (M0-M1) bu sistemle sınıflandırılır.
Evre 0
Oluştuğu yerde bulunan duktal karsinom in situ (DCIS) yani en erken evre meme kanseri formudur. Kanser hücreleri süt kanallarını oluşturan epitel hücrelerinin arasındadır, ancak daha derinlere, memenin yağ dokusuna ulaşmamıştır.
Lobüler karsinom in situ da (LCIS) zaman zaman evre 0 olarak sınıflandırılır. Ancak DCIS ve LCIS durumları, klasik meme kanserleri gibi invaziv, yani yayılımcı değildir. Bununla birlikte saptandıkları zaman tedavi edilirler.
Göğüs ucunda görülen Paget hastalığı da (tümör kitlesi olmayan), evre 0 olarak adlandırılır. Tüm bu vakaların hiçbirinde kanser, lenf bezlerine veya uzak bölgelere yayılmaz.
Evre 1A
Tümör 2 cm veya daha küçüktür ve lenf bezlerine veya uzak bölgelere yayılmamıştır.

Evre 1B
Koltukaltı lenf bezlerinin 1 - 3’ünde mikrometastazlar (lenf bezlerindeki kanser 0.2 mm’den geniştir ancak 2 mm’den daha büyük değildir ve/veya kanserli hücre sayısı 200’den fazladır).
Kanser uzak bölgelere yayılmamıştır.

Evre 2A
Tümör 2 cm veya daha küçüktür.
1 - 3 arası koltuk altı lenf bezine yayılmıştır.
Lenf bezlerindeki kanser, 2 mm’den geniştir veya internal mamarian lenf bezlerinde küçük miktarda kanser bulunmuştur ve sentinel lenf bezi biyopsisi ile tespit edilmiştir. Ya da tümör 2 cm’den büyük, 5 cm’den küçüktür, ancak lenf bezlerine ve uzak bölgelere yayılmamıştır.
Not: İnternal mamarian lenf bezi, göğüs kemiği arkasında, internal mamarian arter boyunca yer alan lenf düğümleridir. Meme kanserinde bu bezler, özellikle tümör iç kadranda yer alıyorsa veya metastaz riski yüksekse, kanserin lenfatik sistem yoluyla yayılımında önemli bir role sahiptir ve tedavi planlamasında dikkate alınır. İnternal mamarian lenf bezleri meme kanseri evrelemesi sırasında gözden kaçabilir. Araştırmalar, bu lenf bezlerinin yerleşimlerinin derin olması ve deneyimli olmayan merkezlerde evreleme sırasında yeterinde dikkat edilmemesi gibi nedenler küçük metastazların atlanabileceğini göstermektedir. Özellikle sentinel lenf nodu biyopsisinde bu bölge genellikle dahil edilmediğinden, metastatik hastalık bu bezlerde tespit edilmeden ilerleyebilir. Bu nedenle, yüksek riskli vakalarda ek görüntüleme yöntemleri veya daha kapsamlı değerlendirme önerilmektedir.
Evre 2B
Tümör, 2 cm’den büyük, 5 cm’den küçüktür.
Kanser, koltuk altındaki 1-3 lenf bezine yayılmış ve/veya internal mammarian lenf bezlerinde küçük miktarda kanser bulunmuştur ve sentinel (bekçi) lenf bezi biyopsisi ile tespit edilmiştir.
Kanser, uzak bölgelere yayılmamıştır. Ya da tümör, 5 cm’den geniştir ancak göğüs duvarını veya cildi tutmamış, lenf bezlerine yayılmamıştır. Yine kanserin uzak bölgelere yayılmadığı gözlenmiştir.
Evre 3A
Tümör, 5 cm’den büyük değildir.
4-9 koltuk altı lenf bezine yayılmıştır veya internal mammarian lenf bezlerine sirayet etmiştir.
Kanser, uzak bölgelere yayılmamıştır. Ya da tümör 5 cm’den geniştir, ancak göğüs duvarını veya cildi tutmamıştır.
1-9 koltuk altı lenf bezlerine veya internal mammarian lenf bezlerine yayılmıştır. Yine kanserin uzak bölgelere yayılmadığı gözlenmiştir.
Evre 3B
Tümör, göğüs duvarına veya cilde yayılmıştır, ancak lenf bezlerine yayılmamıştır. Ya da kanser 1-3 lenf bezine yayılmış ve/veya internal mammarian lenf bezlerinde küçük miktarda kanser bulunmuştur ve sentinel lenf bezi biyopsisi ile tespit edilmiştir. Ya da kanser 4-9 koltuk altı lenf bezine yayılmıştır veya internal mammarian lenf bezlerine yayılmıştır.
Kanser, uzak bölgelere yayılım göstermemiştir.